Yapay Zeka Reklamcılığı ve Kişisel Verilerin Korunması
Yapay zeka reklamcılığı teknolojinin ve dijital dünyanın geliştirici rol oynadığı çok sayıda alandan sadece birini oluşturmaktadır. Bu alanın oluşum sebebi kullanıcının talep ve beklentilerini daha iyi anlayabilmek olsa da oluşumun sonucu yalnız bununla sınırlı kalmamaktadır. Pazarlama ve reklamcılık alanında uygulanan tüketici temelli bu sistem, kullanıcıların kendi deneyim ve tercihleri gibi kişisel bilgilerinin yine onlara hizmet edebilmek amacıyla bir süreçten geçirilmesi ve işlenmesi olarak tanımlanabilir. Bu işleme sonucunda sahip olunan büyük veri havuzu müşteri kitlesine uygun olarak kategorize edilmekte ve sunuma hazırlanmaktadır. Yapay zeka konseptinin reklamcılık alanında işleyebilmesi için gerekli veri havuzu bir çok farklı metotla oluşturulabilmektedir. Bu metotlara örnek olarak bireylerin sosyal medya paylaşımlarının filtrelenmesi, kullanıcı geri dönüşlerinin değerlendirilmesi ve kullanıcılara sağlanan online destek hizmetleri sayılabilir.
Yapay zeka reklamcılığı teknolojisinin reklamcılık alanında kullanımı bir tarafta kullanıcının sürekli değişim halindeki yapısına adapte olunmasına hizmet etmekte ve etkileşimli bir sistem sağlamakta iken diğer tarafta amacının dışında sonuçlara da sebebiyet vermektedir. Bu sonuçlar etkileşimli sistem oluşumu için toplanan verilerin bireylerin kişilik hakları üzerinde yarattığı etkilerdir. Kişiler söz konusu hizmet ve ürünlerden faydalandıkları esnada paylaştıkları her türlü kişisel bilginin kaydedilmesi, işlenmesi ve aktarılması gibi sonuçlarla karşılaşmaktadır. Burada amaç her ne kadar veri sahibi kullanıcılara daha efektif bir hizmet sunmak olsa da araç olarak tercih edilen veri kullanımı, yasal zeminde daha yüksek bir korumaya sahip olan kişilik haklarının ihlalini gündeme getirmektedir. Bu hususta yapay zeka uygulamasının kişisel verilerin korunması prensipleriyle uyumlu olması gerekmektedir. Bu noktada 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun incelenmesi önem arz etmektedir. Gerek ulusal gerekse uluslararası düzenlemeler dikkate alındığında veri kullanımının bireyin temel hak ve hürriyetleriyle yakından bağlantılı olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Yasal olarak önemli bir konuma sahip bu uygulamanın sağlaması gereken bazı kriterler de mevcuttur. Bu kriterlerden biri amaca bağlılık ilkesidir. Yapay zeka aracılığıyla elde edilen ve kullanılacağı hizmet doğrultusunda işlenen veriler belirli ve meşru bir amaca hizmet etmelidir. Bu husus gerek 6698 sayılı kanunun 4. maddesinde gerekse Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü’nün (GDPR) 4. maddesinde açıkça düzenlenmektedir. Söz konusu düzenlemeler doğrultusunda veri işleme fiilinin gerçekleştirilebilmesi için somut, açık ve meşru bir amaç aranmaktadır. Yalnızca bir hizmetin iyileştirilmesi veya geliştirilmesi bu kapsamda yeterince açık sayılamayacaktır. Yine yasal zeminde işleyen bir yapay zeka reklamcılığı’ndan bahsedebilmek için veri sahibinin açık rızasının bulunması gerekmektedir. Kanunun 5. maddesinde düzenlenen açık rıza şartının sağlanamaması veya bu rızanın 10. maddede yer alan aydınlatma yükümlülüğü yerine getirilmeden alınmış olması durumunda kullanılan verilerin hukuka uygunluğundan bahsetmek oldukça güçleşecektir. Tüm bu kanuni şartlar kişisel veri kullanımının istisnai niteliğinden kaynaklanmakta olup, sağlanamamaları durumunda yapay zeka reklamcılığı teknolojisini yasal zeminden tamamen uzaklaştırmakta ve uygulanmasını olanaksız kılmaktadır. Yukarıda şu ana kadar bahsettiğimiz yapay zekanın reklamcılık alanında kullanımı günümüz örnekleri dikkate alınarak incelenecek olursa, kriterlerin tam anlamıyla sağlanmadığı durumlarda sürecin şeffaflığını kaybettiği sonucuna varılabilir. Kişisel veri kullanımının temelini oluşturan unsurlardan biri olan şeffaflığın kaybı durumunda ise sistemin dürüstlük kuralına ve kanuna uygunluğu sorgulanır hale gelecek ve söz konusu eksiliğin yasal müeyyideleri gündeme gelecektir. Burada bahsi geçen problem veri sorumlusunun süreci yürütürken uyması gereken ilke ve kurallara uymayışı ve kanunen yerine getirmesi gereken yükümlülükleri gerektiği gibi gerçekleştirememesidir. Kanun koyucu olasılık dahilindeki bu tür durumları da öngörerek veri sahiplerine başvurabilecekleri belli başlı haklar tanımıştır. Bunlardan kısaca bahsetmek gerekirse, ilk olarak bilgi edinme hakkına değinebiliriz. Bilgi edinme hakkı kanunun 11. maddesinde düzenlenmekte olup birden fazla konuyu kapsamı dahilinde bulundurmaktadır. Birey paylaşılan herhangi bir verisinin bulunup bulunmadığı, var ise ne olduğu, hangi amaçla ve hangi kanallarda işlem gördüğü hususunda veri sorumlusundan bilgi talep edebilme hakkını haizdir. Burada 10. maddede düzenlenen aydınlatma yükümlülüğünün önemi tekrar ortaya çıkmaktadır. Veri sorumlusunun aydınlatma yükümlülüğünü tam anlamıyla yerine getirdiği durumlarda bu hususta bir sorun ortaya çıkma ihtimali daha düşükken, bu yükümlülüğün gerektiği gibi açık, net ve veri sahibinin anlayabileceği sadelikte olmadığı durumlarda rızanın kapsadığı veriler ile bilgi talebi sonucunda işlendiği belirtilen verilerin çatışma ihtimali çok daha yüksek olacaktır. Bilgi talep etme hakkı yalnızca tespite hizmet ediyor olsa da tespit edilen bilgilerin rızanın kapsamında olmadığının anlaşıldığı durumlarda veri sahibinin kanunun 14. maddesinde düzenlenen tazminat hakkına başvurabileceği kabul edilmektedir. Kanun koyucu tarafından veri sahibini korumayı amaçlayarak ortaya konulan bir diğer düzenleme ise verilerinin yok edilmesi veya silinmesini isteme hakkıdır. Bu hüküm sayesinde kişi özel hayatının kontrolünü elinde bulundurabilmekte ve yaptığı rıza açıklamasından serbestçe dönebilmektedir. Şu ana kadar konu edindiğimiz haklar kanuni düzenlemede yer alanların yalnızca bir kısmı olup, itiraz, düzeltme gibi talepler de veri sahibine sunulmuş seçeneklerdendir.
Yukarıda bahsi geçen tüm bu hususlar dikkate alındığında dijital reklamcılığın yapay zeka teknolojisinden faydalanılarak uygulanması ve bu vasıtayla kullanıcıların kişisel verilerinin işlenmesi her ne kadar ticari, sosyal ve teknolojik açıdan önemli bir gelişme olarak kabul edilebilse de veri kullanımının güvenliği açısından önemli sakıncaları içinde barındırmaktadır. Bu sakıncaların ortadan kaldırılması ise ancak düzenlenen ilke ve kurallara uyumlu bir sistem içinde mümkün olabilecektir. Bu nedenle hali hazırda yeni sayılabilecek bu teknolojinin zemini şimdiden yasal düzenlemeler ve bireyin temel hakları esas alınarak hazırlanmalıdır. Aksi halde gelişimi hızla devam eden bu sistemi kontrol etmek bugünkü kadar muhtemel olmayabilir.