AB YEŞİL MUTABAKATI VE TÜRK ŞİRKETLERE ETKİSİ
Yeşil Mutabakat ve dijital dönüşüm, Avrupa’da pandemi sonrası ekonomik toparlanmayı sağlayacak “ikiz dönüşümler” olarak görülüyor. Bir yandan daha yeşil ve daha temiz bir dünya planlanırken, diğer yandan yeni sektörler, iş alanları ve piyasalar açılacak. Yeşil ürünler ve hizmetlere olan talep artacak. Bu girişimde ilk adımı atan, ilk yatırımları yapan ve ilk adaptasyonu sağlayanlar “yeşil piyasanın önde gidenleri” olacak.
Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın her ne kadar ilk bakışta çevre odaklı bir inisiyatif gibi görünse de aynı zamanda yeni bir büyüme stratejisi olduğu belirtiliyor. AB, sınırda karbon düzenlemesi yaparak ithalat ve ihracatta da Yeşil Mutabakat kurallarını partner ülkeler için işletecek.
Mutabakatın kamuoyuyla paylaşıldığı Bildirim, bir karbonsuzlaştırma yol haritası olmaktandan ziyade, ekonomik büyüme ve kaynak kullanımının birbirinden ayrıştırılmasını, tarım ve sanayide büyük bir dönüşümü, “kimsenin geride bırakılmaması” sloganıyla adil ve kapsayıcı bir geçişi ve Birliğin küresel iklim aktörlüğü rolünü içeren geniş kapsamlı bir stratejik vizyon olma niteliği taşıyor. Yeşil Mutabakat, ismiyle müsemma olarak, tüm kesimlerin ortak bir noktada buluşmayı umduğu bir kabul metni; dolayısıyla iklim aktivistlerini tam anlamıyla tatmin edecek eksiksiz bir plan değil. Bunun yerine, tüm tarafların meselelerini mümkün olduğu kadar ortak bir paydada, kapsayıcı bir biçimde çözmeyi amaçlıyor. Aynı zamanda AB’ye zorlu ancak iddialı bir küresel iklim lideri rolünü oynama imkânı sunuyor.
Mutabakatın herhangi bir yeşil yol haritasından ayıran temel unsurları ise,
Adil Geçiş Mekanizması ihdas edilmesi; bu sayede dönüşüm sürecinden ekonomik ve sosyal açıdan en çok etkilenecek kesimlerin desteklemesiyle, sürecin adil ve kapsayıcı olmasının sağlanması,
Yeşil Finansmanla, kapsamlı yatırım ihtiyaçları için gerek kamu gerekse özel sektör kaynaklarının mobilize edilmesi ve sürdürülebilir yatırım planlarının yürütülmesi,
Yoğun bir İklim Diplomasisiyle, dünyanın geri kalanının iklim krizinde üzerine düşen rolü yerine getirmesini sağlamada AB’nin diplomatik liderliği üstlenmesi,
olarak sıralanabilir.
Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenlemesi, Türkiye için birer risk olduğu kadar, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir dönüşümün aracı olarak yepyeni fırsatlar olarak değerlendirilebilir.
AB’ye uyumlu ulusal bir emisyon izleme sistemi, karbon fiyatlandırması ve buna ilişkin ülke pozisyonu oluşturulması, gerek ulusal sera gazı azaltım hedefleri, gerekse ticaret hacmi açısından kritik durumda. Önümüzdeki dönemde güncellenmesi beklenen AB ve Türkiye arasındaki Gümrük Birliğinin, söz konusu potansiyel risk alanının yanı sıra döngüsel ekonomi unsurlarını da göz önüne alması, Türkiye açısından bu süreci fırsata dönüştürebilir; hatta bu ilişki Birliğin serbest ticaret anlaşması imzaladığı ülkelere gerek piyasaya giriş gerekse düzenleme mimarisinin yakınsaması açısından rol model teşkil edebilir.
AB 2050 yılına kadar ilk karbon nötr kıtası olmayı hedeflemektedir. Bu nedenle Avrupa Yeşil Mutabakatı ile, uluslararası ticari faaliyetlerden kaynaklanan karbon emisyonlarını azaltmak için düzenledikleri karbon vergisi gibi çeşitli küresel sera gazı emisyon azaltmaya yönelik çalışmalarını, ticari paydaşlarına sunmaktadır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı Neleri Kapsar?
Avrupa Yeşil Mutabakatının kapsamı yedi strateji altında özetlenmiştir:
- Biyoçeşitlilik: Halihazırda hassas bir dengeye sahip ekosistemin korunması için gerekli ölçütleri almak.
- Tarladan Sofraya: Sürdürülebilir tarım yöntemleri sağlamak.
- Temiz Enerji: Fosil enerji kaynaklarına duyulan ihtiyacı minimize ederek, karbon emisyonuna sebebiyet vermeyen doğal enerji kaynaklarını (güneş, jeotermal, dalga, rüzgar, vb.) kullanmak.
- Sürdürülebilir Sanayi: Sürdürülebilir ve çevre dostu üretimi teşvik etmek.
- İnşaat ve Renovasyon: İnşaat sektörünü daha sürdürülebilir kılarak, faaliyet kaynaklı karbon emisyonlarını azaltmak.
- Sürdürülebilir Hareket: Çevre dostu ve minimum seviyede karbon emisyonuna neden olan ulaşım araçlarının kullanımını teşvik etmek.
- Kirliliğin Ortadan Kaldırılması: Kirliliği (hava, su ve toprak) hızlı ve etkili bir şekilde kaldırmak için gerekli önlemleri almak.
Avrupa Yeşil Mutabakatı küresel ısınma ve su kaynaklarının sürdürülebilirliği gibi önemli iklim sorunlarını bertaraf etmeye odaklanmıştır. Bu bağlamda, karbon kaçağını engellemek ve bu sürecin ticari paydaşlar tarafından da benimsenmesini sağlamak için Sınırda Karbon Düzenlemesini tasarlamıştır. Bu düzenlemeyle, Avrupa menşeili firmaların halihazırda ödedikleri karbon emisyon vergileri nedeniyle yaşadıkları mali dezavantajı ortadan kaldırmak da istenmektedir. Bunun için de iklim değişikliği düzenlemelerinin daha az yaptırıma sahip olduğu ülkelerin/firmaların, AB’ye ihracat sırasında karbon içeriğinin dikkate alınarak vergilendirmeye (karbon vergisi) tabi tutulması istenmektedir.
Bu durum, rekabet avantajı kavramını yeniden şekillendirebileceği gibi, Türkiye gibi AB’ye ihracat yapan ülkeleri de yakından etkileyecektir. Çünkü düşük emisyona sahip ülkelerin vergiden muaf ya da çok düşük vergilerle AB ile ticaret yapması mümkün olacakken, Çin ve Türkiye gibi yüksek emisyon değerlerine sahip ülkeler için ek karbon maliyeti oluşacaktır. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile Türk şirketlerinin AB’ye ihracat yaparken yakın gelecekte karbon salım kriterlerini karşılamaları gerekecek.
Buna ek olarak, sürecin içerisinde AB’nin Serbest Ticaret Anlaşmalarının sürdürülebilirlik ve Paris Anlaşmasının uygulanması hükümlerinin yer alması Türkiye açısından kritik ekonomik ve ticari yansımalara neden olabilecektir.
Yatırım almak isteyen şirketlerin, hem kredi anlamında hem de şirketlerine hissedar olarak yatırımcı çekmek ya da halka arz edilen şirketlerin yabancı yatırım çekmesi için AB’nin Yeşil Mutabakatı’yla uyumluluk kriterlerine uygun olması gerekecek. Aksi takdirde bu finansmanı ya pahalı olarak alabilecekler ya da bu finansmana, yatırıma erişimleri olmayacak. Örneğin, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) gibi kalkınma bankalarının Türkiye’de çok farklı şekillerde yatırımları bulunuyor ve bunlar bir süre sonra sürdürülebilir, yeşil dönüşümü sağlayamayan Türk şirketlerine kredi vermeme ya da pahalı olarak verme ya da bir noktada da kesilme ihtimali olduğu için bu mevzuatın Türkiye’ye adapte edilmesi gerekir yoksa Türk şirketleri pek çok anlamda olumsuz etkilenir.
AB’de dezavantajlı gruplara, sektörlere yönelik “adil dönüşüm mekanizması” denilen bir fon ayrılarak yeşil dönüşümü gerçekleştirmelerinin sağlanacağı ifade edildi. Türkiye’nin de Gümrük Birliği’nde olması nedeniyle Türk şirketlerinin bu fonlardan yararlanması için birtakım müzakereler yapılması ve baskı unsurları oluşturulması halinde bunun ekonomiye çok önemli katkıları olacaktır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı içerisinde yer alan Sınırda Karbon Düzenlemesi, AB ile ihracat yapan her sektörü yakından ilgilendirmektedir. Fakat, çimento ve yapı, tekstil, tarım ve gıda, sanayi, perakende ve enerji sektörü gibi karbon emisyonu yüksek olan sektörlerin çok daha fazla etkilenmesi öngörülmektedir.
Bu 6 sektör, TÜSİAD 2020 raporuna göre en çok karbon emisyonuna (kapsam 1-2) sebebiyet veren sektörler olmakla beraber, AB ile en çok ithalat faaliyetlerinin bulunduğu sektörlerdir.
1. Çimento ve Yapı Sektörü
Çimento ve yapı sektörü, en yüksek karbon emisyonuna sahip sektör olarak en yüksek mali yükümlülükle karşılaşabilecek sektörlerdendir. Sınırda Karbon Düzenlemesi kapsamında ilk olarak çimentonun ana hammaddesi olan klinker ve kireçtaşı gibi maddelerin, akabinde kağıt ve organik kimyasallar gibi ürünlerin vergilendirilmesi bekleniyor.
2. Perakende Sektörü
Perakende sektörü, üretim, lojistik, dağıtım ve ulaşımdan doğan CO2 emisyonları ile mal ve hizmet ihracatı kaynaklı sera gazı emisyonları baz alındığında çimento sektörünün hemen ardından gelir.
Bu sebeple özellikle gıda sektörünü sürdürülebilir, gıda kaynağı ve besin değerine dair çevresel ayak izi ile ölçülebilir kılmak (Ecolabel, vb.) ve tarladan sofraya stratejisi kapsamında erişilebilir sağlıklı gıda sağlayabilmek hedeflenmektedir.
3. Tekstil Sektörü
Tekstil sektörü Türkiye’nin AB ile en çok ihracat ilişkisi kurduğu sektörlerden biridir. Fakat, üretim aşamasında elektriğin yoğun kullanımına bağlı olarak yüksek karbon emisyonlarına sebep olması nedeniyle, Sınırda Karbon Düzenlemesi ile en çok maliyetle karşı karşıya kalacak sektörlerden de biridir.
4. Tarım ve Gıda Sektörleri
Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın Tarladan Sofraya stratejisi doğrudan tarım ve gıda sektörleri ile ilişkilidir. Bu kapsamda 2030 yılına kadar pestisit kullanımlarını %50, gübre kullanımını ise %20 azaltmak hedeflenirken organik tarıma ağırlık verilmesi beklenmektedir.
5. Sanayi Sektörü
Sanayi sektörü sera gazı salımına en çok sebebiyet veren sektörlerden biri olarak en büyük dönüşümün yer alacağı sektörlerden biridir. Bu nedenle, Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında daha çevreci, döngüsel ve dijital bir sanayi stratejisi izlenmesi beklenmektedir.
6. Enerji Sektörü
Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın öncelik verdiği sektörlerden bir diğeri de enerji sektörüdür. Belirlediği 7 strateji arasında en çok öneme sahip alanlardan biri olan sektör, Türkiye’nin sera gazı emisyonunun %72,8’inden sorumlu olması nedeniyle reformların sıkça yaşanacağı sektörlerinden de başında gelmektedir.
Bu kapsamda AB’nin oluşturduğu Enerji Verimliliği Direktifi ise, elektrik, gaz, bina, ulaşım ve endüstri gibi çeşitli enerji kaynaklarının entegre edilmesi, fosil yakıt kullanımlarının yenilenebilir enerjiye yerini bırakması ve temiz enerji kullanımını teşvik etmesi gibi, Türkiye enerji sektörünün sürdürülebilirliğe giden yolunda faydalanabileceği bir kaynaktır.
AB’nin iklim hedefleri Türkiye’de vatandaşları nasıl etkiler?
Türk şirketleri, rekabet güçlerini kaybederse veya bu yeşil dönüşümü gerçekleştiremeyerek karbon vergisi ödemek zorunda kalırsa, finansmana daha pahalı ulaşırsa, bu tabii ki şirketlerin maliyetlerini artıracak, rekabet gücünü düşürecek. O yüzden de bu durum, büyük olasılıkla ürettikleri ürünlerin veya hizmetlerin fiyatlarına yansıyacak.